29 Ocak 2015 Perşembe

En Çok Söylenen İşten Ayrılma Bahaneleri



İşinizden ayrılmak sevgilinizden ayrılmaktan daha zor. Ayrılmak istediğinizi sevgilinize söylersiniz, en kötü telefonlarına çıkmaz kurtulursunuz. Ancak işten ayrılma gerekçesi olarak öyle bir şey bulmalısınız ki istifanız kabul edilsin.

İşte en çok söylenen işten ayrılma bahaneleri:

Siz benden daha iyilerine layıksınız.

Milli piyango bana çıktı.

Almanya’dan işim geldi. Herkesin Almanya’dan oğlu geliyor, neden sizin işiniz gelmesin.

Evleniyorum. Nişanlım çalışmamı istemiyor.

KPSS ‘ye hazırlanacağım. Artık devlet memuru olmak istiyorum.

Eşimin tayini çıktı.

Tükenmişlik sendromu yaşıyorum.

Ailemin yanına taşınacağım.

Çocuk da yaparım kariyer de sözü tamamen yalan. Kariyeri bırakıp çocuk yapmaya karar verdim.

Bulaşıcı bir hastalığım var. Siz değerli çalışma arkadaşlarıma da geçsin istemiyorum.

Takma diş taktıracağım. Diş tedavim uzun sürebilir.

Sizinla değilim. İstifa ediyorum!

Koca parası yemeye karar verdim.

Bu maaşla geçinemiyorum.

Çok yoruldum,  biraz da dinlenmek istiyorum.

Home Office çalışmak istiyorum.

Hayırlısıyla ben bir istifa edip gidicem.


26 Ocak 2015 Pazartesi

Staj Mülakatı Sırasında Bu 7 Hatayı Yapmayın




Stajyerler için mülakat oldukça korkutucudur.  Daha önce hiç mülakata katılmamışsanız ve bu sizin ilk stajınızsa oldukça sinir bozucu olabilir.
Staj mülakatlarının amacı İnsan Kaynakları Uzmanını etkilemek ve ona staj için en uygun aday olduğunuzu göstermektir. Ne kadar deneyimli olursanız olun mülakatta güçlü yanlarınızı ve yeteneklerinizi gösterin.

 
Mülakat sırasında söylememeniz gereken 7 şey:
Çok gerginim!

İnsan Kaynakları Uzmanı sizin gergin olduğunuzu zaten biliyor. Görüşmede ne kadar gergin olursanız olun kendinize olan güveninizi göstermeye çalışın. Mülakatı yapan kişi sadece sizi tanımak ve becerilerinizin staj için uygun olup olmadığını anlamak istiyor.
Sorduğunuz sorunun cevabını özgeçmişimde yazmıştım.

Merak etmeyin, İnsan Kaynakları Uzmanı mülakattan önce özgeçmişinizi incelemiştir. Özgeçmişinizde yazdığınız proje, tez ya da işle ilgili soru soruyorsa, bu daha fazla detay öğrenmek istediğini gösterir. Sorulara “Özgeçmişimde yazmıştım. “ gibi cevap vermek yerine, soruyu detaylı bir şekilde yanıtlayın.
Bilmiyorum.

Mülakat için ne kadar pratik yaparsanız yapın, sizi şaşırtacak bir soru mutlaka gelir. Bilmiyorum demek yerine, zaman kazanmak için mülakatı yapan kişiden soruyu tekrar etmesini isteyin. Bu size düşüncelerinizi toparlamanız ve yanıt vermeniz için zaman kazandıracaktır.
Çok fazla deneyimim yok.

İnsan Kaynakları Yöneticileri, stajyerlerin ya az ya da hiç deneyimi olmadığını düşünürler. Bir üniversite öğrencisinin deneyimi olmadığı için üzülüp, özür dilemesi gerekmez. Mülakat sırasında, zayıf yönleriniz yerine güçlü yönlerinizi ortaya çıkarmaya gayret edin. Böyle yaparak deneyiminiz olmamasına rağmen neleri başarabileceğinizi gösterebilirsiniz.
Iııııııı, hımm

Konuşma sırasındaki gereksiz duraksamalarınız en iyi mülakatı bile mahvedebilir. Farkında olmadan söylediğiniz hımm, ııııııııı, ya, cık gibi ifadelerden kaçının.
Stajı, sadece mezun olabilmek için zorunluluktan yapıyorum.

Hepimizin de bildiği gibi pek çok üniversite öğrencisi stajı zorunlu olduğu için yapıyor. Bu zorunluluğu işverenlerin de bilmesine rağmen, stajyerliğe kabul edilebilmek için bunu söylemekten kaçının.  İşverenler, zorunluluktan değil de gerçekten kurumlarında deneyim kazanmak isteyenleri stajyerliğe kabul ederler.
Benim sorum yok.

Stajyerlerin mülakat sırasında yaptıkları en büyük hatalardan biri de hiç soru sormamaları. İnsan kaynakları uzmanları stajyerlerden mülakat sonunda en az bir iki soru beklerler. Mülakata gitmeden pozisyona uyan ve sizin kurum hakkında araştırma yaptığınızı da gösterecek birkaç soru hazırlayın.

Mülakat sırasında mükemmel bir ilk izlenim vermeniz gerektiğini unutmayın! Söylememeniz gereken şeyleri yapmazsanız staja kabul edilmemen için hiçbir neden yok. Bol Şans!

 



Kaynakça:
Heather R. Huhman’ın “Don’t Make These 7 Mistakes During An Interview” yazısından çeviri yapıulmıştır.




 

 

20 Ocak 2015 Salı

Anne Ben Büyüyünce İk cı Olcam







Çocukken hepimize sorulmuştur.  “Söyle bakalım büyüyünce ne olacaksın?”

Bana sorulduğunda “ arkeolog” dediğimi hatırlıyorum. Okuduğum bir kitaptan etkilenmiştim, arkeolog olup Mısır Piramitlerinin şifresini çözecektim. Blogger’lığı bırakın İnsan Kaynakları diye bir branş henüz ortaya çıkmamışken, nereden bilebilirdim İnsan Kaynakları alanında çalışacağımı.

Aynı soruyu geçenlerde arkadaşlarımın çocuklarına sordum. Astronottan tutunda futbolcu, sütçü, dansözlüğe kadar pek çok meslek sıraladılar. Ama bunların içinde” İnsan Kaynakları Uzmanı” yoktu.

2 gün önce komşumla aramızda geçen konuşmayı sizinle paylaşmak istiyorum.

Komşu: Nigar sen halkla ilişkilerci miydin? ( Daha önce pek çok kez “İnsan Kaynakları Uzmanı” olduğumu söylemiştim.)
Nigar: Hayır, insan kaynakları uzmanıyım.
Komşu: Sanki daha önce duymuştum ama İnsan Kaynakları uzmanı ne yapar bilmiyorum. Okulu falan var mı bunun, anlatsana biraz.

İnsan kaynakları, iş gücü piyasasında hak ettiği yeri ne yazık ki henüz alamadı. Çok kilit bir bölüm olmasına rağmen pek çok kurum, olsa da olur olmasa da olur, özlüğü, işe giriş- çıkışı zaten muhasebeci halleder zihniyetiyle yaklaşmakta. Bunun en büyük nedenlerinden biri kurum yönetimlerinin insan kaynaklarına bakış açısı. Bu bazen yönetimin İnsan Kaynaklarını gereksiz gördüğü için, bazen çalışan hakkında karar alma yetkisinin elinden gideceğinden korktuğu için en çok da işine gelmediği için İnsan kaynaklarına hak ettiği değeri vermiyor. Ama ne zaman çalışanların motivasyonu düşüp iş gücü kayıpları artar, sendikal problemler ortaya çıkar,  işe iade, mobbing davaları alıp başını giderse işte o zaman insan kaynaklarının varlığı hatırlanır.

İnsan kaynaklarının lisans düzeyinde okutulması, yüksek lisans, doktora programlarının açılması yani akademik olarak da kabul edilmesi umudumu artırdı. Bloggerlar olarak elimizden geleni yaptığımıza inanıyorum.  X kuşağı, y kuşağı derken z kuşağıyla birlikte de pek çok şey değişecek.  Ben gelecekten umutluyum.

Kim bilir belki 5 yıl sonra çocuklar büyüyünce İnsan Kaynakları Uzmanı olmak ister.






Not: Türkiye’de gerçekten insan kaynaklarının hakkını veren kurumlar bir elin 10 parmağını geçmez. Siz böyle bir kurumda çalışıp bana katılmayabilirsiniz.Yazılarımı geneli düşünerek yazıyorum..

18 Ocak 2015 Pazar

Esrarengiz CV




Detaylı bilgiyi bırakın, ulaşabilmemiz için cep telefonunu ya da mail adresini bile yazmayan pek çok adayın özgeçmişi elimize ulaşıyor. Ben böyle cv’lere “ esrarengiz cv “ diyorum.

Adayların neden, hangi amaçla bu cv’leri doldurduklarına da bir anlam veremiyorum. Özgeçmişi gelişigüzel, özensiz ve yarım yamalak doldurmuş bir adayın iş aradığına, işe ihtiyacı olduğuna inanmıyorum. Can sıkıntısından başvurmuş diye düşünüyorum. Çünkü başvurduğu işi gerçekten isteyen bir aday daha dikkatli ve özenli olur. Kendisine ulaşılamadığında iletişime geçilecek başka bir numara da ekler özgeçmişine.

Araştırmalara göre insan kaynakları uzmanlarının özgeçmişi inceleme süresi 6 saniye. Yani, adayın mülakata çağrılmasına 6 saniyede karar veriliyor. Özgeçmiş bu 6 saniye içinde insan kaynakları uzmanının dikkatini çekerse, daha sonra detaylı bir şekilde inceleniyor ve mülakata davet edilme şansı artıyor.

Google’a örnek cv ya da özgeçmiş yazdığınızda 392.000 sonuç bulunuyor. Aday iyi bir özgeçmiş hazırlayamayacağını düşünüyorsa, google’daki örneklerden yararlanabilir.

Yüzlerce aday arasından fark edilmek, mülakata davet edilmek istiyorsanız özgeçmişinizi detaylı ve özenli bir şekilde hazırlayın.

Unutmayın özgeçmişiniz sizin ilk izleniminizdir. İlk izleniminizde olumlu, güzel bir etki bırakırsanız mülakata davet edilme şansı yakalarsanız.

Özenli ve güncel bir özgeçmiş hazırlamanız dileğiyle…

15 Ocak 2015 Perşembe

Yazmaya Yeni Başlayan Bloggerlar İçin



Fareler ve İnsanlar, Gazap üzümleri gibi ünlü romanların yazarı olan 1962 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi John Steinbeck’in yazarlığa yeni başlayanlar için yazdığı mektubu okuyunca; yazmakla uğraşan bir blogger olarak üzerime düşenleri aldım. Faydası olabileceği düşüncesiyle sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Keyifli okumalar dileğiyle…
John Steinbeck’in 1963 yılında, yazarlığa başlayanlar için kaleme aldığı yazı:
“Birçok mükemmel hikaye yazdım, ama şansımı deneyip yazmanın dışında onların nasıl yazıldığını hala bilmiyorum”
Sevgili yazar,
Stanford’daki hikaye yazma kursuna katılmamın üstünden çok uzun zaman geçmesine rağmen, o zamanki tecrübelerimi çok iyi hatırlıyorum. Gözlerim parlıyordu ve güzel hikaye yazmanın gizli formülünü öğrenmek için kendimi hazırlamıştım. Bu yanılsama çok kısa sürdü. Bize söylenene göre iyi bir hikaye yazmak için sadece bir yol vardı: o da iyi bir hikaye yazmak. Hikayenin nasıl yazıldığını görmenin dışında, iyi bir hikaye yazmak ancak yazıldıktan sonra anlaşılabilir. Bize söylediklerine göre hikaye yazmak en zor biçimdi, bu iddialarına ispatı olarak da dünyada çok az güzel hikaye olmasını gösteriyorlardı.
Bize söylenen ilk kural çok basitti: Etkileyici bir hikaye, yazardan okura bir şeyler iletmeli ve bu iletilenler, hikayenin mükemmelliğinin ölçütü olmalıydı. Bunun dışında, bir kural yoktu. Bir hikaye etkileyici olduğu sürece herhangi bir şey hakkında olabilir ve herhangi bir tekniği ya da anlamı içerebilir. Bu kuralın bir alt başlığı olarak, bir yazarın ne söylemek istediğini yani ne hakkında konuştuğunu bilmesi gereklidir. Örnek olarak, hikayemizin özünü bir cümleye indirgemeye çalışırken, onu üç-altı ya da 10 bin kelimeye kadar genişletebilecek kadar iyi bilmeliyiz.
Hikaye yazmanın gizli formülü, gizli içeriği budur. Bundan fazlası yoktu, biz yazarlık yolunda artık yalnızdık. Bazı  kötü hikayelerin içine atılmalıydık. Eğer mükemmelliğin tüm sırlarını keşfetmeyi umsaydım, benim çabama verilen notlar bana gerçekleri gösterirdi. Ve eğer adaletsiz bir şekilde eleştirildiğimi hissetseydim, yıllarca editörlerin takdirleri benim değil hocaların tarafını tutardı. Okulda yazdığım hikayelerin düşük notları yayınevlerince yüzlerce defa reddedilen hikayelerimde yankılandı.
Bu adil gözükmüyordu. İyi bir hikaye okuyabiliyordum, hatta onun nasıl yazıldığını biliyordum. Niçin ben böyle bir hikaye yazamıyordum?  Belki de iki hikaye birbirine benzemeye cesaret edemediği için okuduğum güzel hikaye gibi yazamıyordum. Yıllar geçtikçe, birçok mükemmel hikaye yazdım ve şansımı deneyip onları yazdığım dışında onların nasıl yazıldığını hala bilmiyorum.
Eğer hikaye yazmada bir tılsım varsa, ve ben bu tılsımın var olduğuna inansam bile hiçkimse bunu kuşaktan kuşağa aktaracak bir reçete haline getiremez. Formül, sadece yazarın önemli bulduğu şeyleri okura iletme dürtüsünde gizlidir. Eğer yazar bu dürtüye sahipse, bunu iletecek bir yol bulur. Bir hikayeyi iyi yapan mükemmelliği ya da bir hikayeyi kötü yapan hataları algılamalısınız. Aslında kötü hikaye dediğimiz, etkisiz olan hikayedir.
Yazdıktan sonra bir hikayeyi değerlendirmek çok zor değildir, fakat yıllar geçse de bir hikayeye başlamak beni ölüm fikri kadar korkutur. Korkmuyorum diyen yazar mutludur, fakat  vasat olduğunun ve iyi bir hikaye yazmaktan çok uzakta olduğunun farkında değildir.
Bana söylenen tavsiyelerin birazını hatırlıyorum. Bu tavsiyeler, aşırı heyecanlı ve bereketli yirmili yaşların coşkunluğunu hissettiğim ve tüm dünyanın yazar olmaya çalıştığına inandığım zamanlardaydı.
Bana söylenen şey; “iyi bir hikaye yazmak çok uzun zaman alacak ve hiç para kazanamayacaksın. Avrupa’ya gitmen senin için daha iyi olabilir.”
“Niçin?” dedim,
“Çünkü Avrupa’da fakirlik şansızlıktır fakat Amerika’da fakirlik utanç verici bir şeydir. Fakirliğin utancına katlanıp katlanamayacağını merak ediyorum.”
Depresyona girmek çok uzun zaman almadı. O zaman herkes fakirdi ve çok fazla da utanılacak bir şey değildi. Ve fakirliğe katlanıp katlanamadığımı asla bilemeyeceğim. Fakat hocamın bir konuda haklı olduğuna eminim. Yazar olmak gerçekten çok uzun zaman aldı. Ve hala devam ediyor, ve yazar olmak asla daha kolay olamaz.
O bana onun öyle olmadığını söyledi.
 
 
 
 
Kaynak: edebiyathaber.net (15 Haziran 2012)
Çeviri: Barış Berhem Acar
 

13 Ocak 2015 Salı

İngilizce Mülakata Nasıl Hazırlanmalıyım?


Mayıs 2012’de, Japon hükümetine bağlı olarak çalışan bir kurumun Ankara temsilciliğinin asistan pozisyonu için Adecco’dan aradılar. Japonlara olan sempatimden dolayı görüşmeye heyecanla gittim. Ayrıntıları başka bir yazımda sizinle paylaşacağım mülakatı 2 Japon yönetici gerçekleştirdi. Benim için oldukça farklı bir deneyimdi çünkü Japonların hem İngilizce aksanları çok kötüydü hem de kelime bilgileri çok azdı. Söylemek istedikleri kelime akıllarına gelmeyince ben hatırlatıyordum. Kendimi iyi ifade ettiğimi düşünüyorum ama Japonların beni anlayıp anlamadıklarından emin değilim.
Günümüz rekabet ortamında sadece İngilizce bilmek artık yeterli değil.  İşverenler İngilizcenin yanı sıra Almanca, Rusça, Fransızca, Çince, Arapça hatta Ermenice bilen personel arıyor. “ İngilizce bilen çaycı aranıyor. “  ilanını görürseniz şaşırmayın. Pek çok kurum işe alacakları personel işinde İngilizce’ yi kullanmayacak olsa bile prestij için İngilizce bilen eleman arıyor.

Çoğumuz eğitim dili İngilizce olan programlardan mezun olmuyoruz ki İngilizce mülakat İngilizce öğrenim görenlerin de korkulu rüyası. Adayların pek çoğunun teorik İngilizce bilgisi oldukça iyi ancak iş sözel olarak kendini ifade etmeye gelince yetersiz kalıyor. Panik yapmaya gerek yok çünkü Türkçe mülakatla İngilizce mülakat arasında bir fark yok. Sizden istenen net bir şekilde kendinizi ifade etmeniz.
Yazıyı yazarken yabancı dil mezunu biri olarak kendime; “Ortalama düzeyde İngilizce bilseydim mülakata nasıl hazırlanırdım? “ sorusunu sordum ve cevaplarımı da sizinle paylaşıyorum.

Her şeyden önce İngilizce mülakat, Türkçe mülakattan farklı değil. Kendinizi ona göre hazırlayın.

Özgeçmişinizde yabancı dil seviyeniz hakkında yanlış bilgi vermeyin. Özgeçmişinizde yabancı dil bilginizi olduğundan iyi göstererek mülakatta kendinizi küçük düşürmeyin. Bazen adayların kendi İngilizce seviyelerini nasıl ölçtüklerini merak ediyorum.
İngilizce bilgi düzeyinizi ölçen TOEFL, IELTS, YDS gibi sınavlarla İngilizce yeterliliğinizi belgeleyin.

En az bir saat İngilizce konuşacağınızı düşünün ve ona göre kelime çalışın.
Türkçe mülakatta başvurduğunuz pozisyonla ilgili ne soruyorlarsa, İngilizce mülakatta da onu soracaklar. Daha önceki mülakatlarınızda sorulan sorular gelecekmiş gibi mülakata hazırlanın.

Oluşturduğunuz İngilizce özgeçmişinize çok iyi hazırlanın. Özgeçmiş üzerinden de mülakat ilerleyebilir.

İngilizce mülakat çalışmanızı yazıya dökün ama ezberlemeyin.
“ Çok heyecanlıyım. Soru cevap şeklinde gidelim, siz sorun ben cevaplayım. “  demeyin. İngilizce konuşmayı siz başlatın.

Soğuk terler dökmeyin.
Samimi, güler yüzlü bir şekilde konuşun.

Kendinizden emin bir şekilde soruları yanıtlayın.
Duraksamadan konuşun.

Panik yapmayın.
Akıcı konuşmaya gayret edin.

Aksanlı konuşmaya gerek yok, İngilizceniz açık ve anlaşılır olsun yeter.
İngilizce mülakatta gramer kurallarını unutun. Kendinizi net bir şekilde ifade etmeye gayret gösterin.

Uzun cümlelerden kaçının. Ama konuşmanızı bağlaçlarla süslerseniz çok da fena olmaz.
Arkadaşlarınızla bol bol pratik yapın.

Kelime bilginiz de önemli. Günlük konuşma dilinde en çok kullanılan fiilleri öğrenin.
Youtube’da size yardımcı olacak binlerce İngilizce mülakat videosu var. İzlemenizi tavsiye ederim, bu videolar size yol gösterecektir.

Selamlaşma ve tanışma diyaloglarına hazırlanın.
Kendinizi doğumunuzdan itibaren İngilizce anlatabilecek şekilde hazırlayın.

Bitirme projeniz, teziniz ve stajınızdan mutlaka soru gelecektir.
Önceki iş deneyimlerinizi İngilizce anlatabilin.

Başvurduğunuz kurum ve pozisyondan gelebilecek sorulara hazırlıklı olun.
Güncel konular ilgili İngilizce konuşabilmek de önemli. Örneğin bu günlerde “ Paris’te yaşanan terör saldırısıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? “ gibi bir soru gelebilir.

Kısaca özetlemek gerekirse; İngilizce mülakatın Türkçe mülakattan hiçbir farkı yok. Türkçe mülakatta ne soruluyorsa İngilizce mülakatta da o sorulacak. Pek çok aday mülakatta panik yaptığı için kaybediyor. Siz kendinize güvenin. Bol Şans!